Bizim İçin Su, Afrika İçin Yaşam…
Dünyada tatlı suya olan ihtiyaç günden güne artıyor. Gelecekte ülkeler arasındaki savaşların su temelli olacağı sık sık vurgulanmaktadır. Gelişmiş devletler ilerde tatlı su ihtiyaçlarını karşılamak için yeraltı sularının ölçümlerini yapıyor, başka devletlerle anlaşmaya çalışıyor, su kaynaklarının kullanımı ile ilgili halkı bilinçlendirmek adına forumlar, paneller düzenlerken; Afrika ülkelerinin en büyük sıkıntılarının başında ‘su’ geliyor. Suyun olmamasından dolayı salgın hastalıklar ortaya çıkıyor, bu sebeple ölüm sayılarında artış gözlemleniyor, tarım sulamaları yapılamıyor böylece gıda ihtiyaçları karşılanamamış oluyor ve temiz bir ortam bulunmadığı ve kişisel bakım yapılamadığından dolayı günlük hayat yaşanılamaz bir hâl alıyor. Bizim için su sıradan bir nimet iken Afrika için yaşamı temsil ediyor.
Sorumluyuz..!
Susuzluktan toprağın çatladığı, dudakların kuruduğu, bir yudum temiz suya muhtaç milyonlarca çocuktan, yaşlıdan ve gençten; Afrikalı’dan sorumluyuz. Afrika 21. Yüzyılda insanlığın kaybettiği ağır bir imtihandır. Bizlerin musluklarından sular çağıldayarak akarken hatta musluktan akan suyu beğenmeyip hazır suları evimize getirtirken; onlar su için her gün 3-4 kilometre yol kat etmek zorundalar ve elde ettikleri su ise birkaç litreyi aşmayacak kadar yetersiz, zorla bulabildikleri sular ise bulanık veya hastalık sebebi olacak nitelikte.
Sorumluyuz..!
Afrika’da susuzluktan ölen çocuklardan, temiz su için dinlerinden, değerlerinden vazgeçen insanlardan… Kemikleri sayılacak duruma gelen, bir yudum temiz suya, bir lokma ekmeğe muhtaç insanlardan sorumluyuz.
Üzerine konan sineği kovacak kadar dermanı olmayan insanları görünce ilk seferde belki yüreğimiz sızlıyor. Zaman geçtikçe bizim için sıradanlaşıyor artık normal bir durummuş gibi karşılıyoruz. Vicdanlarımız köreliyor, kalplerimiz nasırlaşıyor zamanla...
Hâlbuki bizler hem dinimizin hem de kültürümüzün öğretilerine göre sırt dönemeyiz mazlumlara, mağdurlara. Hatırlayın kötü yolda olan kadını;susuzluktan dili dışarıda olan köpeğe ayakkabısıyla kuyudan su çekerek ihtiyacını karşıladığı için cennetle müjdelendiğini. Hatırlayın sadaka-i cariyeyi öldükten sonra da hesap defterimizi doldurduğunu Hatırlayın Osmanlıdan gelen çeşme kültürünü. Bugünkü Afrika kuyularının hiçbir farkı yoktur bu kültürden. Hatırlayın sıcağın hararetli olduğu yaz aylarında bir bardak soğuk suyla yüzünüze gelen memnuniyeti. En önemlisi hatırlayın insan olduğunuzu..
Afrika’da bulunduğum 15 günlük sürede çok az da olsa yokluğu hissettik. İlk defa oruç tuttuğumun farkına vardım. Güneş tepemizde bir ateş korunu andırıyor, yataklarımız kum kokuyor, musluklardan akan sular kahverengiye bürünmüş hâldeydi. İftarları vaktinden birkaç saat geç yapıyorduk. Çünkü bir gün bile olsa gerçek manada insanların karnının doymasına vesile oluyorduk. Şekerin ne olduğunu bilmeyen çocuklara ikramda bulunuyorduk. Tüm imkânsızlıklara mutlu olmaları bizleri hayrete düşürüyor; kendi halimize bakıp utanıyorduk. Onlarla ilgilenen kardeşlerinin –beyazların- olduğunu görmeleri havlu atmalarını engelleyip hayata biraz da olsa umutla bakmalarını sağlıyordu. Bizim ruh halimizin onlarınkinden farklı olduğunu söylesem kendimize haksızlık etmiş olurum. Onlardan ayrıldıktan sonraki iç huzurumuz, kelimelerle anlatılmaktan daha ulvi bir hâl. Velhasılı kelam dünya bir inkılab bekliyor ve bunu gerçekleştirecek olanlar bizleriz. Sorumluyuz..